Ağlamak da zordur bu devirde Azizim!

Ağlamak çok basit ve masrafsız bir deşarj yöntemi. Ama öfke kontrolü sağlayamayan insanların sağı solu tekmelediği, gerekirse tükürükler saçarak bağırdığı ürkünç hayatta, nedense genelde ağlayan ve içine atan insanlarla dalga geçilir. Ne komik!

Ağlamak da pek kolay değil yani bu devirde...

Çoğu zaman ağlayamaz insanlar. Kiminin sebebi, kimininse bahanesi çoktur...

Muhtemelen zamanında kendisini üzen kişi, ağladığı sırada yüzüne boka bakar gibi bakıp "yine mi ağlıyorsun sen!?" şeklinde başlayan aşağılamalarla, O'na yaptığının yanlış olduğunu öğretmiştir.

Ağlamanın zayıflık göstergesi, düşmanı sevindirici bir eylem olduğu öğütlenmiş ve ağlamaması gerektiğine inandırılmıştır. Bu yüzden ağlayamaz bazısı...

Ağladığında "ağlamayacaksın!" şeklinde susturulmuştur çoğu zaman. Bulunduğu mekanı terk etmesi de yasaktır. Orada bulunup, ağlamayıp, mekanik bir cihaz gibi vazifelerini yapmakla mükelleftir. Küsmek yasak, cevap vermek yasak, ağlamak da doğal olarak yasaktır.

Ve çoğu kadın bundan dolayı ağlamasını biriktirir. Ağlamasını biriktiren kadınlar, üzüldüğü anlarda ağlayamaz. Birinin yanında güçsüz düştüğünü ifşa etmek istemez.

Daha da örselenmemek için, düşündüğünün aksini söyler, laf sokar, öfkelenmiş gibi yapar. Canı yandıkça tırnaklarını batırmaya çalışır. Ne kadar başardığı kişiden kişiye değişir. İçinde kopan fırtınayı sadece kendisi bilir. Ağlamasını bastırmak için kendine has yönetemleri vardır. Çoğu zaman gülümser, dudaklarını kemirir, yutkunur bazen titrer. Ama ağlamaz!

Bir süre o boğazda takılı kalan ne yutulan ne kusulan üzülmüşlükler, haylaz çocuklar gibi zıp zıp zıplar. Kendini hatırlatır. Fakat sonra amaçlarında muvaffak olamayıp, oradan çıkamayacaklarını anlayarak sessizliğe gömülürler. Gelen her darbeyle dalgalanırlar. İçi su dolu bir bardağın olduğu masaya yumruk geldiğinde, bardaktaki su nasıl çalkalanırsa; o üzülmüşlükler de yutakta öyle hareketlenir. Ama güçsüz dedirtmeyecek ya kendine, yine yutar. Ağlamaz!

Muhtemelen bardağın taşacağı son damla gelince akar bütün dertler tasalar. Ya da kendini dinleyebileceği, kendine acıyıp, şefkat gösterdiği ilk an teslim olur gözyaşlarına... Tuvalete kaçtığında ya da gece yatağa yattığı ilk anda...

Hazır her yer de karanlıkken, istemsiz kulaklarına oradan da yastığına süzülür içindekiler. Biraz hafifleyerek, içini titrete titrete çekip, uykuya dalarken, yükünü yastığına yükler. Yerinde durmak bilmeyen "gücüne gitmişlik"ler bir nebze de olsa aktığından, yutağındaki pek geniş bardak bir sonraki nöbete kadar boşalır. Yerlerine yine zıp zıp durmayacak yeni damlalar bırakabilmek üzere...

Şimdi yutkunabiliriz.
Hörmetler...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neye Programlandık Böyle?

Tek kullanımlık sabır

En Az 1 Spartalı Ve Bengü