Kayıtlar

Ocak, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gerçek baldan tatlıdır!

Elinizde birçok seçenek varsa, hakikat aralarında size en anlamsız gelendir. Gerçek, inanılması güçtür, elinizdeki en acımasız seçenektir, uygulaması en zor görev, verilmesi en güç karardır. En kötü ihtimaldir. Kabul edemesen de için için bilirsin onu. Ama gönül, en iyi seçeneğin başa gelmesi için yalvarır, o olmasın diye umutla beklersin. Hakikat, o kalabalık arasında pis pis sırıtır. Büyük bir soğukkanlılıkla, işinin ustası bir kötü adam gibi sahneye çıkma zamanını bekler. “Sen o zaman görürsün!” ifadesiyle bekler… Vakit gelip kapıya dayandığında, en sevdiği cümleyi söyler: “Evet, ben demiştim!” En olmaması gereken, en zamansız gelen, en akıl almaz ve en akılda kalıcı şeydir gerçek. Kaçılmaz, saklanılmaz, işin kötüsü zevk de alınmaz… Bazen öyle vurucu olur ki… Ömrün Big Bang’le tanışır. Hayat yeniden şekillenir. Zaten olacağını tahmin ettiğin halde görmezden geldiğin o şeytani gülüş, yanağında bir öpücüğe dönüştüğünde kendine gelirsin! Sahtesi olmaz, t

Laf Atmanın Adabı!

Araba kullanırken güzel bir kız görünce (hiç de mütevazı değilimdir) gaza basan erkekleri anlayamıyorum! Yürürken aynı durumla karşılaşınca koşmaya mı başlıyorsunuz? İnsan güzel bir şey gördüğünde daha uzun süre seyretmek ister. Yani benim bildiğim hoş bir insana bakmak istersin, çok utanıyorsan gözünü kaçır, yanından fişek gibi geçip pis egsoz kokunu hatıra bırakınca daha mı çok etkileneceğiz? Bu konulara çok fazla kafayı takmamayı bir gün yanımdan geçerken “sarı saçlarını deli göynüme bağlamışsın çözülmüyor Mihriban” şeklinde çığırarak saç rengime aklı sıra atıfta bulunan türkü dostu canlıyla karşılaştıktan sonra öğrenmiştim. O anki ruh halleri mi insana bunları yaptırıyor yoksa gerçekten mi şirazeleri kayık yaşıyorlar bilemedim… Ama var bir sorun eminim! Bir dönem slogan haline gelen “pardon siz gerçek misiniz?” sorusunu soranlara da verilecek epey yüklüce cevaplarım vardı hali hazırda… Gel gör ki böyle durumlarda susmayı yeğliyorum. Tabi insanın çığlıklarla “i

Mutluluğun resmi!

İşinde çok başarılı, ünlü bir ressama sormuşlar: “Üstad! Mutluluğun resmini çizer misin bize?” Üstad cevap vermiş: “Ya dayı bi’ yürü git!” İşte mutluluğun resmi budur! Mutlu insan umursamayan, kör insandır. Etrafında olup bitenden habersizdir. Rüyada gibi yaşar. Devamlı midesinde hoş bir hareketlenme olan, gözleri çakmak çakmak yanıp sönen, devamlı sırıtan insandır. O gülümsemeye engel olunamaz. Olmadık zamanda gülünür! Annen sana aile felaketi bile anlatsa gülersin, en yakın arkadaşın trafikten şikayet ederken gülersin, öğretmen ders anlatır, sen gülüyorsundur. Böyle durumlarda Türk Öğretmenler Odası’nın aldığı karara göre öğretmen sorar: “Çocuğum neye gülüyorsan söyle, birlikte gülelim” (Bu klişenin toplum bilincini aşılamak üzere öğrencilere tekrarlandığını düşünmek, hayata ‘mutlu’ bakmak istiyorum…) Mutlu insan şükretmeyendir. Devamlı attığı kahkahalarına bir zeval gelecek diye ödü kopar, gelirse de ortalığı ayağa kaldırır. Etrafında acı çeken insanlardan mutluluğunu

Bazen öyle itici oluyorsunuz ki...karşınızda tutunmadan duramıyorum!

Yapmayın şimdi! Hepimiz biraz kötüyüz. Ve dozunu ayarlayabildiğimiz kadar iyiyiz… Ama bazen cidden çok tatlı oluyor “kötü olmak” Tabi ki insanlara zarar vermeyi kastetmiyorum benimki masumca etki-tepki meselesi. İlk başlatan sen olmadıktan sonra, karşılık vermek mübahtır! Yani şimdi hangimiz sinirimizi bozan yapay zekalı, yoluk saçlı, çok bilmişin saçlarını tırnaklarının arasında hayal etmedi? Abartmayalım, tamam sakinim:) Saçlar yerinde dursun. Ama lafı da gediğine koymak lazım... İnsanlar bazen o kadar itici oluyor ki karşılarında tutunmadan duramıyorsun. Tutunma için kendimize has çözümler değişebiliyor… İşte kötülükten kastım bu. Her zaman da “tatlım, şekerim vs.” deyip, yapay sinir boşaltmalar işe yaramıyor tabi… Bazen mülayim bir insanın bile sinir katsayısı yüzlerle çarpan durumlar geliyor başa. Hal böyleyken de gereken cevabı vermek şart oluyor. Sen sustukça üzerine geliyorsa, karşı tarafı durdurmak lazım… Bazen sert bir cisim etkisi yaratacak bir sözle de “mı

Bu bir emlak haberidir, Anlayana…

Ev sahiplerine kötü haber! Kiracınız evinizden çıkarken sigortanızı bozduysa işiniz zor demektir. Elektrik alamazsınız. Bir önceki kiracının faturasını yeni gelene ödetmek de olmaz. Tadilat şart! Kalbinizin boş beyaz sarayları tadilattayken eski kiracı dönüp dönüp, içine salıncak kurup, üstünde sallanırsa sonuç alabilmeniz pek mümkün değil. Eğer tekrar elektrik almak istiyorsanız en azından evi yakmadan paçayı kurtarayım diye düşünüyorsanız bir önceki kiracıyla bütün ilişiğinizi kesmeniz lazım. Evet! size borcu var. İcraya verseniz sizin başınız ağrıyacak. En iyisi Allah’a havale etmek… Ediniz gitsin! Daha sonraki adımda, kaç yıllık emeğiniz olan evinizi değiştiremeyeceğinize göre sigortayı söküp atınız. Bir süre beklemeyip, aceleyle elektrik işine giren acemi ev sahiplerinde çarpılmaya bağlı kalp krizi ya da bütün mahalleliyi ayağa kaldıracak trafo patlaması tırı vırısı meydana gelebilir. Bu yüzden acele etmeyiniz. Bu süre içinde kiracı olmak için gelen bütün iyi n

İşte cevabı şaibeli 'O' soru!

Tamam! Kabul ediyorum. Küvetin içinde biriken suyu Petek Dinçöz dansları yaparak gidere yönlendirme konusunda yalnız olabilirim! Ama bunu kabul edemem. Etmeyeceğim! Kız dünyası için kanayan bir yaraya parmak basmak istiyorum. Her gece binlerce kadının kabusu haline gelen, hatta bazen gündüzlerimizi de ele geçiren…. Bazen boş boş bakışlara neden olan, katatonik nöbetlere sokan bir sorunsal… Bu soruya cevap arayan binlerce insan var. Aynı anda yerine getirmesi gereken “her şeyi” sekteye uğratmadan uygulayıp, yanında bir de tek bir cevabı olmayan, bu çok bilinmezli denklemle boğuşmakta… Bu sorun yüzünden uykular kaçmakta… Binlerce kadın… Ve sadece tek bir soru… “Ne giyeceğim?” Çok gelişen teknolojinin, çokbilmiş geliştiricilerinin pomad bile süremediği bu kısır döngü yüzünden bir çok dakika, sessizlik içinde uzaya karışmakta. Bir kez kafaya takıldı mı sonuca ulaşılamadan yakadan düşmeyen bu sorunsal artık kabus olmasın! Bir zamanlar dolabımdaki her giysiyi renklere ve ka

Yeni yıl totemi

Geçen yılbaşını bir odunla geçirdim, hayrını görmedim, bu sene kürdan bile kullanmadım… Totem yaptım farkındayım! Yılın ilk günü bile bir mutluluk vericiydi…Sanırım işe yaradı! Sadece başında ve sonunda birer güzellik yapması imanımı gevrettiği gerçeğini değiştirmez, 2010’u hiç sevemedim. Hayatımın en kötü senesiydi… İnşallah ileriki yıllarım için de geçerli olur bu cümle. Sadece 2010’u en kötü senem olarak hatırlarım. Gözyaşı para etseydi, şimdi paranın gözünü oymuş, buzlu badem oyunlarıyla, Hıncal Uluç’un içine ukte kalacak kahkahalar atıyor olurdum. O derece! Mütevazı hayatımın şirazesini kaydırıp, ayağımın altından halıyı çeken zihniyete yardım ve yataklık edenlere karşı soğukkanlı kinim artık hissizliğe dönüştü… Sadece ne yaşadığımı unutmadığım için böyle celallenebiliyorum. Literatürde “hazmedememe” olarak da geçiyor. Belki de zamanında çok sessiz, cevapsız kalmanın verdiği doluluk… Her neyse… Hiçbir zaman şekilci ve isimci olmadım çok da hayrını gördüm. Şimdi arkama d