Tek kullanımlık sabır
Bizim sabrımız tek kullanımlık sallama çaylara benzedi.
Tasavvufun tasvir ettiğinden ya da en basitinden
analarımızın gösterdiği o demli sabırdan ne yazık ki pek kalmadı.
Hiçbir şeye tahammül edemeyen sabırsız canlılar olduk.
Bir meyvenin olgunlaşmasına bile dayanamayıp içine türlü
kimyasallar katarak yine kendimizi zehirliyoruz. Bu örnek aslında tüm
hayatımıza hâsıl olmuş durumda.
Bir kelimeyi yazacak kadar sabrımız bile yok. Her gün
yolladığımız maillerde "teşekkürler" yazmaktan aciziz. Lafın nereye
çekileceğini umursamadan "tşk" yazıveriyoruz.
En uzun cümlelerle aşkını kâğıda o da divitin ucundan
süzülen mürekkeple döken, sonrasında onu özenle sarıp sarmalayıp postaya veren
insanın demlenmiş sabrının bir yudumuna muhtacız sanırım. Kaldı ki güvercinle
gönderenlerden bahsetmiyorum bile...
Tadına vararak yaşamadığımız her an da hesabını sonradan
kayıplarımız olarak soruyor bize...
Boşa giden, telaşla geçen onlarca günümüz kalıyor geride.
Çoğunu bilinçsizce, "yaşadım" bile denmeyecek
kadar aceleyle geçirdiğimiz...
Bir odaya girip ihtiyacımız olan şeyi almadan çıktığımızda
kendimize söyleniyoruz. Meşgul olduğumuzdan habersiz telefon açan olursa,
bacağımız sallanmaya başlıyor. Acelsiz kapatıyoruz telefonu.
Zamanın içinde durup, o anın farkına varmalarımız o denli az
ki...
Karşımızdaki insanı dinlemiyoruz. Dinleyecek bir gıdım sabrı
gösterecek olursak da susmasını dileyerek ya da başka şeyler düşünerek
bekliyoruz konuşmasını tamamlamasını. Birini dinlerken çoğunlukla kendi söyleyeceklerimizi
tasarlıyoruz yahut.
Keyif için yapacağımız bir iş için bile sabredemiyoruz zaman
zaman. Denizi görmek, nefes almak, ruhumuzu dinlendirmek için dışarı çıkınca
trafiğe kaldık diye söylenmekten nihayetinde keyifsiz bir şekilde eve
dönüyoruz. O kadar söylenmeye aldığımız nefes de keyif de ölüyor.
Neden bu kadar çabuk tüketiyoruz sahip olduğumuz mutluluğu?
Haber okuyacakken ilk satırda istediğimizi alamadıysak hemen
bacak seğirmeye başlıyor yine aceleyle aşağılara göz gezdiriyoruz.
Yolumuzu uzatacak bir şey yapacak olsak yaptığımız işin de
hayrı kaçıyor öyle sevimsizleşiyoruz.
Çocuklarımızı büyütürken de aynı sabırsızlıkla canavarlaşıyoruz. En ufak hatada kriz geçiriyoruz.
Çocuklarımızı büyütürken de aynı sabırsızlıkla canavarlaşıyoruz. En ufak hatada kriz geçiriyoruz.
Kendimiz için birşeyler satın almaya gittiğimizde bile
dolandık diye şikâyet ediyoruz. Kasada biraz beklesek kasiyerle saç başa
kavgaya tutuşuyoruz.
Bu kadar acele nereye yetişiyoruz peki?
Hayat mı bizi böyle aceleye sevk ediyor yoksa bizim
sabırsızlığımız mı hayatı böyle aceleleştiriyor?
Zamanımız bu kadar kıymetli olduğu için mi böyle çarçur
edebiliyoruz?
Yorumlar
Yorum Gönder