Çok kötü, pis, fena bir önerim var!

Evet, çok şanslıyım çünkü hiç "en sevdiğim insan" ölmedi. Çok sevdiğim insanlar öldü. Allah rahmet eylesin.

Ölümler büyük kayıp. Ve büyük kayıplarda bile kanıtlıyoruz ki; insan bencil bir varlık... Yaşamına devam etmek için en üzgün anında bile gerekli dozda neşesini buluyor. Bütün cenazelerde bir gülüşme olur ya mesela, onu diyorum. İnsan kendinden o kadar utanır ki... Yersiz gülüşmesini saklamak ister ve "ayy sinirlerim boşaldı" der. Yalan!

Basbayağı hayatta kalmaya yetecek kadar neşe sağlamak isteyen bünye, kendine bir bahane aramış ve bulmuş işte! Hiç kıvırma...

Çok kez "en sevdiğim insan" gitti... Çok sevdiğim insanların arkasından da çok ağladım. Çoğu geri döndü bir şekilde. Kan bağım olanlarla zaten sadece aynı ipin farklı uçlarında, farklı uçurumlardan sallanmıştık. İplerimiz kısalınca yine sarıldık birbirmize... Benim de "en sevdiğim insan"lar değişti bu sayede. Gidenlerin yeri doldu. Gidenlerin açtığı yarayı saranlar "en sevdiklerim" oldu.

Hayatta aldığımız darbelerden ders almıyor muyuz? Yoksa bu bizim ders almış halimiz mi? Bilmiyorum. Ama hayatta her şey akışkan. Bir yerde eksilen bir şey olduğunda istemiyor ayağına yatsak da çoğu zaman, hemen başka bir şeyle dolduruyoruz açıklarımızı. Bazen çok da güzel oluyor. "İyi ki"lere dönüşüyor kayıplar.

Ama yersiz endişelere de kapılıyoruz. Boş yerimiz kalırsa çok üşüyeceğiz zannediyoruz.

Sirkülasyon devam ediyor. Hayatın temposu içinde fark etmiyoruz bile ama hep boşlukları dolduruyoruz. Çocukların oynadığı o şekilli tahta oyuncaklar gibi; yıldızın yerine yıldız, yuvarlağın yerine yuvarlak, karenin yerine kare bulduğumuz an acımıyoruz. Ne anılara ne hayallere... Yerleştiriyoruz!

Üzüldüm, kahroldum laga lugası yapsak da sonucu en fazla erteliyoruz. Şartlar olgunlaştığı an istediğimiz yeni tahta oyuncağımızı gediğine yerleştiriyoruz. Ve evet bunu hepimiz yapıyoruz!

Sonra da yeni hale alışıp, onun yeri boşalmasın diye çabalıyoruz. Peki ya boşalırsa ? Napalım? Kabulleniyoruz...Böyle bir kısır döngü işte. Acımasız ama gerçek.

Yeni oyuncakları gelince eskileri söküp atanından, canı sıkılınca baştan takım düzeninden bahsetmiyorum tabi. Onların genelde bu akışlanlık içinde boğulup gittiğini görüyoruz ki onlar için de bir tavsiyem yok değil...

Fazla bonkör davranınca hayat bize cimri davranabiliyor. O şekillerin hepsi yerli yerine oturmuyor. Bazı boşluklar tam dolmuyor. Doldurdum sanıyoruz fakat kendimizi kandırıyoruz...

Böyle durumlarda da kalan boşluklara pamuk tıkıyoruz efenim!

Sürpriz bir son oldu değil mi?

Hörmetler ;)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neye Programlandık Böyle?

Tek kullanımlık sabır

En Az 1 Spartalı Ve Bengü