Bazı PALYAÇO Kadınlar İşte…
Sayıları da epey fazla aslında… Her yerlerdeler… Ama siz
görseniz büyük ihtimalle tanımazsınız o palyaço kadınları…
Bağırıp çağırma konusunda çok usta olamayan kadınlar genelde
içlerindeki zehri ağlayarak dökerler. “ağlak” tanımlamasını hangi dangalak
yaptıysa muhtemelen böyle kadınlardan çok uzakta büyümüştür. Ona da kızmamak
lazım…
Palyaço derken bütün gece saatlerce ağlayıp, gözünü bir boşluğa
dikip, her ihtimali tahmin eden, her kelimenin altında yatabilecek manaları
ayrı ayrı düşünüp o güzel canını sıkan kadınlardan bahsediyorum. Tüm bunların
üstüne hiçbir şeyi yokmuşçasına davranabilen kadınlardan…
Problem çözme konusunda çok da başarılı olamayan,
kabullenmeye daha meyilli kadınlar…
Herkes uyuduktan sonra yastığını ıslatan, bir başlamışken
genelde üzüntülerinin ucunu bucağını kaçıran kadınlar… Bazen öyle bir olur ki;
neye ağlayarak başladığını unutur çünkü o kadar zincirleme bağlıdır
mutsuzlukları. Bir ucunu yakaladı mı ilmek ilmek dökülüverir bütün sıkıntılar.
“Zaten öyle de olmuştu böhüü, ama öyle de demişti ühüüü, şu
kazığı da yediydim, böyle de aldatıldıydım” derken akreple yelkovan yarışa
girişir, gece en kör vaktine ilerler onu beklemeden. Ertesi gün kurbağaya
dönmüş gözlerle, göğüs kafesinde tüm gece bir fili taşımışçasına yorgun kadın,
yine yüzüne gülümsemesini takınır iş arkadaşlarına, ailesine, sevgilisine,
kocasına, çocuğuna “mutlu”yu oynar. En kötüsü “mutsuz”u oynayamaz!
Makyajını saçını hale yola sokup işinin, vazifesinin başına
döner. “Palyaço! “ diye de kendine kızar yine… Kendine yaptığı haksızlığın
farkındadır.
Başka bir seansa kadar yine güler, yer, içer. Ufacık bir
melodide ya da sahnede gözleri dolar. “Yoo, bir şeyim yok”ları boldur genelde. Sanki
bir şeyinin olması kendi suçuymuşçasına içine gömer.
Ani gelen nöbetlerde monitörün, yastığın, kolunun vs. altına
gömülür, bir dağ bukalemunu edasıyla saçıyla yüzünü kapar, çocuğuna, kocasına,
müdürüne gülümser yine...
Kimse de o “yok bir şeyim”lerin, kocaman, mor gözaltlarının,
ıslak kirpiklerinin sebebini sormaz da anlamaz da…
Zaten anlaşılmaması daha da
güzeldir.
Yastık, mendil ve durumun vehametini analiz için ara sıra
kırmızı göz ve burun kontrolü yapılan aynanın tanıklığı yeterlidir.
En olmadık zamanda sorulan en gereksiz sorulardan yoksun
oldukları için zaten en iyi dostlar onlardır…
Hörmetler…
Oysa içini dökebilmesi için en çok onun gereksiz ama saf olan soruların sorulmasına ihtiyacı vardır...
YanıtlaSil