Yoksa Siz Hala?
Şu paranın satın alamayacağı şeylere örnek arıyorsanız ben
okkalı bir tane vereyim.
Şişmansanız: Giysi!
Çocukluğundan beri elma yanaklı ve ortalamanın üzerinde bir
kiloda yaşadığım için bu konuda kendimi söz söyleme hakkına oldukça yetkin
hissediyorum.
Şimdi müsaadenizle. Zayıflar bi’ sussun oradan!
Efenim şöyle ki; eğer benim gibi çocukluğunuzdan beri
hayatta en çok duyduğunuz şey ne kadar güzel olduğunuzsa, dış görünüşünüzün
vahameti hakkında çok fikriniz olmuyor.
Çocukluğumda da, çok şükür ergenlik döneminde de uzun yıllar
boyunca çirkinlik sebebiyle bir özgüven kaybım olmadı. Kısmetim genelde açık
olmuştu üzerinize afiyet.
Hoşlandığım birinden karşılık alamadığımda da hiç görünüşüme
bağlamamıştım. İşte tahayyül edin nasıl bir özgüvendir o…
Ergenliği atlatma evresiyle kendini bulma arasına sıkışıp
kalan şuursuz aralığı da saymazsak, kendimi toparlayıp "N’oluyorum ben
yahu?" demeyi akıl etmem üniversite 3. sınıfa kadar ertelendi.
Elimi sallasam 50'siydi hakikaten ama o 50 içerisinde
genelde istediğim isimler olmuyordu. Bana zahmet "Acaba? Len yoksa?"
diye ufaktan bir uyanma başladı.
O zamanki en yakın arkadaşım da aynı konudan muzdaripti
fakat ben gönül gözüyle görmeye alıştığımdan mı nedir? E işte o da güzeldi!
Bence biz başka yerde yanlış yapıyorduk. Şansımız falan kapalıydı. Allah çirkin
şansı vermemişti...
Ben böyle saçmalarken nihayetinde kendisine uydum ve
hayatımın en güzel dönemlerinden biri başladı: "Sporla tanıştım!
Daha 4-5 kilo vermiştim ki şirketin havalı çocuğu bana
aşık olduğunu söylüyordu. Hiç giymediğim elbiseler, topuklu ayakkabılar, iltifatlar, sosyal ortamlar derken
serüvenim kısa sürdü.
Terk edilmeyle spora olan isteğim, istifa etmemle de mali
kaynaklarım kesilince kendimi çikolata ve şekerlerin kollarında buldum.
(Nihayetinde onlar da pek mutlu edebiliyordu. Ama hayatta sizi neyin daha çok
mutlu edeceğine karar vermekte fayda var.)
Yaklaşık 1 sene içerisinde hayatımda hiç olmadığım kadar
çirkin (artık çirkin görebiliyordum) ve tabir-i caizse (şayet öyle bir tabir
varsa) dombiliydim!
Birkaç kazıkla daha perçinlenen kilolarımla mutsuz, bedbaht
yaşarken artık duyduğum "çok güzelsin" komplimanları bile acı
vericiydi.
Paranın satın alamayacağı şey “güzellik”ti. Çünkü paran olsa
bile, hatta gold, pırlanta, platinyum,
parlatmalı şarlatmalı kredi kartın olsa bile istediğin elbisenin - senin içine
sığabileceğin bedeni- yoktu!
Koca Türk Tekstil Sektörü bedenime karşıydı!
Sektör resmen yüzüme bağırıyordu: "Böyle bir bedenin
güzel giyinmeye hakkı yok!"
Duyar gibiydim… “Şişmansan anne trikosu, kazağı giyebilirsin
ya da erkek tişörtlerine dadanabilirsin. Ama cicili bicili kıyafetler senin
için değildir asla…”
Onlara bakıp iç geçiriyordum. Çünkü eldeki imkanlarla elimde
tutup, aynaya bakıp, yutkunduğum eteğe,
anca bir bacağını sokup yeni bir akım başlatabilirdim. Bununla da hangi
kitleleri peşinden sürüklerdim orası meçhul tabi. :)
Bu oluşumun sevimli bir ismi bile yok. Hiç kendinizi
kandırmayın, tombiş deyince sevimli olmuyor, kilolu desen hastalıklı gibi,
şişmana girmiyorum bile, evlat olsa sevilmez cinsten…
Yemek yerken liseli çocuklara gözüksen "ulan şişmişsin
hala mı yiyorsun sen?" diye dalga geçerler korkusu mu dersin?
Gezmeye çıktığında eski tanıdıklara yakalanmadan şuradan
sıvışayım diye saçak altlarından yürümeler mi dersin?
Fotoğraflardan kendini kesip arkadaşlara göndermeler mi
dersin?
Artık hayatı -özellikle genç bir insana- zehir edebilecek
türlü türlü depresyonların kucağında belenirken bir gece dank etti!
Ani bir kararla hayatımın kurtarıcısı spora geri döndüm.
Daha 1 kilo vermiştim ki antrenörümle ohoo bir muhabbetler bir sevimlilikler
şakalar derken... Ana! Bir baktık aşık olmuşuz.
Kilo verdikçe hayat sanki daha bir bonkör davranıyordu.
Bir süre hala mağazalarda kendime büyük gelecek ürünleri
deneyip olayı kabullenemesem de alışveriş yapmak bile keyifli hale gelmişti.
Önceden soyunma kabininden çıkamadan, görevliden ürünün
büyük bedenini, anasına küfreder gibi
sessiz ve derinden sorarken, şimdi "Affedersiniz bu ürünün 38 bedeni var
mııııııııı?" diye haykırmak, bütün kabinlerin kapısına vurup, ödeme
bankosunda zıp zıp zıplamak istemiyorum tabi. Hayvanlığın alemi yok!
Ama daha rahat alışveriş yaptığım, her giydiğimi beğendiğim,
beğendirdiğim, misafirlikte üşüyünce bile giydiğim hırkaların içinde
kaybolduğum, değiştirmediğim bornozumun bile etrafımda 2 tur döndüğü
düşünülürse; "Yaşasın sağlıklı zayıflık!" Ve ardından gelen tarifsiz
mutluluk…
İleriki yazılarımda da zayıflama taktiklerimden
bahsedebilirim :)
Darısı tüm isteyenlerin başına…
Hörmetler
Yorumlar
Yorum Gönder