Ben Ettim Siz Etmeyin!
Arkadaşlar ben ettim siz etmeyin, kendinize macera aramayın.
Yılın belli dönemlerinde bende anlamsız bir “haydi görmediğimiz yerleri keşfedelim, bilmediğimiz yerlerde gezelim” krizi görülür.
Bir önceki çalışmamda, tüm maceracı kimliğimle bilmediğim bir
otobüse rastgele bindim. Yaklaşık bir saat sonra gecekondu mahallesinde arka
kapıdan indim. Ön kapıya ilerleyip geldiğim otobüsün kalkmasını bekleyerek geri
dönüşüm bir oldu haliyle…
Neyse ben bu sefer bir fırsat sitesinde gezinirken “Amaaan
Ortaköy, Bebek, Taksim… Hep bildiğimiz yerler olmasın, burnundan sümük akan o
kara suratlı çocuğu ben de göreyim, birkaç yaşlı amcaya selam vereyim, şehrin
dokusunu, ilginç kokusunu alayım dedim.”
Tahmin edersiniz ki; gözünü çıkardım!
Yenikapı’da bir otelin kahvaltı kampanyası varmış. “Haydi”
dedim. Yenikapı’yı ve civarını hiç bilmiyorum bir gidip görelim. Fırsatı attım
cebe, rezervasyonu da yaptırdık. Bindik sahilden otobüse…
Benim adam, “bu durakta ineceğiz” deyince, bir heyecan bir
Japon turist edası, atladım otobüsten. Zannedersin ki; şehir rehberiyle İtalya
sokaklarında gezeceğiz. Elimizde telefonun haritasıyla ilerlemeye başladık ama
zaten karşıdan karşıya geçmemizle birlikte verdiğim paracıklar gözümün önünde
uçuşmaya başladı.
Bolca kuzeyli ve bozuk Türkçeli kadın ihtiva eden, küçük
Laleli denebilecek bir semte adım attık akabinde. Adamlar saç ve göz rengimden
yaklaşıp Rusça bir şeyler söyledikçe ben içimden andımızı okuyorum. Kimin ne
dediğini anlamıyorum ama toptan tekstile kendini feda etmiş dükkânlara
bakılırsa muhtemelen “sen istiyor kürk verecen 200 eüro” falan diyorlar. Ben
böyle kendi içimde cebelleşirken bu pek nahoş semtte oteli bulamadığımızı fark
ettik.
Zavallı kocacığım eline takmış sarışın kadını Akrasay’larda
gezindiğinden, otelin adını da kimselere soramıyoruz. Sanki herkes yerlisi biz
yabancı arkadaş! Türkçe bilmeyen, suratı aşırı makyaj ve alkolden çarşamba pazarına
dönmüş o kokoş teyzeler bile bize b.ka bakar gibi bakıyor.
Otelin bulunduğu yeri kime sorsak ben akıcı bir Türkçeyle şakıyıveriyorum:
“Aaa çok teşekkür ederiz bey amcacığım Allah da senden razı olsun” gibilerinden…
Maksat amacımız belli olsun. Biz bu ülkenin yerlisiyiz ulen!
Neyse ben nereden geldim buralara, bir de uçan kuştan
kıskandığım kocacığımı buralara sürükledim diye ağlaşırken yürümeye devam
ediyoruz. Yaşlı ticari teyzelerin kaldığı bir pansiyonun önünden geçerken
açılan kapıdan içerideki pos bıyıklı amcalar ve ne yazık ki pos bıyıklı
teyzeleri görünce dedim ki; “Allah’ım sana geliyorum sanırım!”
Bahçelievler'in kırolarına laf ediyorum diye Allah belamı verdi işte!
Bahçelievler'in kırolarına laf ediyorum diye Allah belamı verdi işte!
Bileklerimi ovdururken biraz ilerledik ve semt için
gelişmişliğin; benim için paracıklarımın boşa gitmişliğin göstergesi otele
geldik. Neyse dedik. Ne kadar kötü olabilir ki? Gelmişken bir kahvaltımızı
edelim, aç karnımızı doyuralım…
Otel nerede konuşlandığına bakmamış kapıya “uluslar arasıyız
biz” ayağına elli tane bayrak dikmiş. Aslan kondurmuş bir de kükreyeninden! Ben
de o sırada kükrediğim için aslanla kaplanla ilgilenemeden terasa çıktık.
Bari tanıtımda yazan muhteşem deniz manzarasına bakıp
sakinleşeyim diye…
Otel hakikaten uluslar arasıymış… İçerde seçilmiş Rus ve
Hintli aileler kahvaltılarını ediyorlar. Zenci bebeler çığırıyorlar. Kocacığım,
“aslında o kadar da kötü değil ya” diyerek beni sakinleştirmeye çalışıyor…
Köşedeki masaya geçtiğimizde muhteşem deniz manzarasından da
nasibimizi aldık. Bir gözümüzle bakarsak Yenikapı gözüküyor ama diğer gözümün gördüğü
gecekondu yığını ne olacak? Hepsi şahsına münhasır tuhaf evler ve çarpık
yapılaşmanın dibi bir manzara… Kentsel dönüşüm uzmanı mıyım ben arkadaş bu
manzaranın neresine keyifle bakayım?
Neyse bari kahvaltımızı edelim şuradan edebimizle gidelim
derken Aydın, zeytinin üzerinde bize gülümseyen hatta adeta poposuyla gülen
kılı saklamaya çalışsa da başarılı olamadı.
Benim tansiyon 5’e 3 olmuştur herhalde. Aç karnına onca yolu
geldiğime mi, verdiğim paraya mı, gördüğüm manzaraya mı yanayım bilemeye
bilemeye artık ambalajlı tek şey olan peynir ve ekmeğimi yedim.
Çıkarken dur Allah aşkına bir lafımı sokmadan şuradan şuraya
gitmem diyordum ki; ortalıkta kimseleri bulamadık. Acımdan birkaç sandalyeyi
falan alıp çöpe atayım bari diye düşünmedim değil.
Nihayetinde peynir ekmeğimizi yiyip koşarak oradan
uzaklaştık. Bir daha da bilmediğim yerlere gitmek mi???
Yaa… Aslında keşfedip, fotoğraf çekmek için güzel olmaz mı
yaaa? Şöyle hiç gitmediğimiz bir semte gitsek, şehrin kokusunu dokusunu alsak?
J
Hörmetler…
Bu kadar küçümseyici, tepeden bakan bir yazı okumamıştım ne zamandır. Tüylerim diken diken oldu.
YanıtlaSilsiz otel sahibisiniz herhalde?
YanıtlaSilYok, bana benzemeyenleri küçümsemeyecek kadar haddimi bilen bir insanım.
YanıtlaSilkim olduğunuzu söyleyecek kadar da delikanlı mısınız?
SilBen Birsen, tanışıyor muyuz?
YanıtlaSilHee yav hee Birsen hee. o zaman iki yorum once bahsettiginiz haddinizi az otede bilin de dukkanin onunu kapamayin. bir daha da yazilarimi okumayin hepimiz rahatlayalim e mi? Hormetler.
SilNe diyelim her şerde bir hayır vardır...
YanıtlaSil