Anne...

Ayağının altında cennet var mıdır? Bilmiyorum… Ama ANNE “can”dır. Huzurdur. Şifadır.

Herkesin annesi iyidir, ama herkesin annesi aynı şeyleri yapamaz nedense... Çünkü çoğu kadın doğurabilir ama çok az kadın anne olabilir. Anne olmak, her kadının harcı değildir!..

Gece uyuyamadığında, yanına gelip saçlarını okşayan annenin parmaklarının arasında uykucuklar dolaşır. “Ana”lık kokusu sinen parmaklarıyla, tırnaklarıyla saçlarını taradıkça uykun gelir. Yastık bile bir sevimli olur, az önceki mezar taşı kıvamından çıkar, sarılır sana, içine alır, gömülürsün istemsiz…

Üşüyen ellerini minik avuçlarına alınca, sende buz parçası olsa dayanamaz karşısında… Erir hemencik. Çünkü sen erirsin hemencik. Onun o aceleci kavrayışları, ellerini azimle ovuşturması ısıtır zaten seni.

Annenin tabağındaki yemek hep daha lezzetlidir. Senin yemeğin oynamaktan şekilsizleşir, soğur ama onun tabağı daima sanat eseri gibidir. Hep sıcaktır sanki efsunluymuş gibi…

Yaptığı yemekte de imzası vardır. Şehrin en pahalı otelinin, en büyük yemek salonunda yediğin, adını söylemekte zorlandığın, dünya pahası yemek ondan güzel olamaz. Çünkü anne yumurta bile kırsa, bir başka kırar. Tadı damağında kalır.

Her önüne çıktığında savursan da, git başımdan desen de “gitmeyen”dir anne. Kovalasan da gitmez, itildikçe üzülür ama daha çok sarılır sana. Ona bağırmak dünyanın en acı veren şeylerinden biridir, çünkü sen ne yaparsan yap, “O” karşılık vermez. İyi yüreğiyle ezer, pişman eder seni…

Hasta olduğunda, şımarmayasın diye kızar ya hani… Tadından yenmez! Saklamaya çalıştığı o endişeli bakışları, sert görünümünün altından deniz feneri gibi göz kırpar. Yolunu kaybetmezsin.

Sana çorap giydirdiğinde bile bir farklıdır. Her gün giydiğin çorap sana o hissi vermez ama annenin giydirdiği çorap ortopediktir, kendinden ısıtmalıdır, masaj yapar sanki.

Ütülediği gömlek jilet gibi olur. Sen ütülesen kumaş dandiktir. Anne ütüleyince kolalanmış çeyiz danteli gibi durur üzerinde. Yıkadığı çamaşır bile bir başka kokar, çünkü anne farklı asar onları ipe…

Senin kendin için ayırmadığın vakti, o sana ayırır.

Evcil su kaplumbağana torun muamelesi yapar, alır karşısına konuşur. Ona bile sevgisini verir. Çünkü anne kalbi tükenmeyen bir maden gibidir.

Tez de yazar anne. Tez yazan kızına hiç bilmediği bir konuda makale de okur, fikir de verir…

Sen, maaşınla eve üç beş bir şey getirsen, hemen duygulanır. “Zaten yıllardır biz verdik, biraz da sen ver” demez hiçbir zaman. Sen öyle hissetsen kızar, patlatır bir tane en acımayacak yerine...

Gece geç geldiğinde, daha otoriterliğiyle bilinen “baba” uyur ama anne camdadır. Sen gelene kadar rahat etmez. Anne evhamdır, düşünendir, komplo teorileri kurandır.

Öpücüğü tılsımlıdır. Şifa verir, kesikler kapanır, yanıklar soğur. O öpünce bütün acılar geçer. Gözüyle göremediği yaralarını da sarar, sen iyileşene kadar tedavisine devam eder.

Anne, “bir insanın sadece fotoğrafını görmüş olsa dahi, o insan hakkında düşündükleri doğru çıkan”dır. Aylar sonra, yıllar sonra da olsa haklı çıkar ama “ben demiştim!” demeyendir anne. Çünkü egosunu değil, evladını düşünür en çok…

Annem, bundan çok çok daha fazlasıdır. Bazen haksızlık etsem de, dünyada beni en çok seven insandır. Benimle Bedük dinleyendir, sinemaya gidendir, yanımda yatandır, çekirdek çitleyendir, makyaj yapandır, temizliği öğretendir, dert dinleyendir, dua edendir… Sahip olduğum her şeyi bana aşılayan kadındır. Benim annem “ana”dır. Ne mutlu bana!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neye Programlandık Böyle?

Tek kullanımlık sabır

En Az 1 Spartalı Ve Bengü