Normandiya Çıkarma'm

Sinemada telefon kapattıran zihniyet, sana sesleniyorum!

Ağlamayı da yasaklayınız. Hışırtı ve burun çekme sesi, her acıklı filmde yakalarımızın kolasını aşındırmak zorunda mı?

Ben izlediğim filmlerde pek ağlayamam. Konuya girişim de sert oldu ama tabi bu demek olmuyor ki, açılışı da böyle “demir gibi sert” yaptım…

Aşk filmlerinde herkes ağlarken ben genelde sinir olurum. “Issız Adam”ı izledikten sonra mideme kramp girmişti sinirden. Duygusallaşıp ağlayan birkaç kızı da tartakladım, kendime engel olamayarak…

“Babam ve Oğlum” biraz daha aile bağlarımı bızıkladığı için gözlerim doldu, fakat ağlamadım. Film bittikten yarım saat sonra biri bana sanırım sadece gülümsedi ve ağlamaya başladım. Neyse onun konumuzla alakası yok bence...

Film anında tepkimi dile getiremesem de ben de taş yürekli değilim tabi! Dolaylı yollardan ağlıyorum gayet! Fakat dediğim gibi, sinemada ağlama kariyerim biraz olaylı başladı...

Yıl 1998. Ben o zamanlar epeyce çocuğum. Ailecek, teyzeler ve benden 2 yaş küçük kuzenciğim de dahil toplandık, sinemaya gittik. Dönemin en çok ses getiren filmlerinden biri gösterimde… “Er Ryan’ı Kurtarmak”

Oturma planımız rastgele düzenlendiği için sadece en küçüğümüz (kuzen) ortaya alındı ve herkes içgüdüsel bir şekilde koltuklarını kaptı.

Film başladı. Başlangıç zaten olayın kopması için bana yeterli malzemeyi verdi. Tabi tutmayın küçük enişteyi… Ben filmin adını duyunca üzerime vazife edindim sanırım. Fazla ciddiye alıp, kabullenerek başladım izlemeye.

Kahramanlık anıları bitmek bilmeyen erkekler dikkatle dinlesin: “Normandiya Çıkarması”na bizzat katıldım. Ben de 20 dakika boyunca savaştım ve en az yaralı askerler kadar ağladım!

Böbreği, dalağı dağılmış askerler ve tabi başta ben “anne” diye bağırdıkça sinemaseverlerin de gönlü razı olmadı. Beni elden ele anneme doğru ilettiler. Edilgen bir fiil kullanmaya muhtacım çünkü, o sırada bacaklarım tutmadığı için eylemi gerçekleştirebilecek durumda değildim.

Film arasında teyzeler bir de fırça kaydı: “Ne getirdiniz bu sübyanı buraya?” diye ama “başladığı filmi yarım bıraktı” da dedirtmedim kendime! Gözlerim ağlamaktan çipil çipil bakıyor olsa da devam ettim inatla. İkinci yarıda olabilecekleri az çok tahmin edebileceğinizi düşünerek daha fazla içinizi kıymayacağım…

Sonuç itibariyle, ben olanları Steven Spielberg başarısına bağlıyorum, kimi “seni kan tutuyor” diye biyolojik bir açıklama yapıyor, kimisi de… Neyse onlara katılmıyoruz zaten o yüzden atlayabiliriz bu bölümü:)

Şimdi sizi bu enstantene üzerine vicdanınızla baş başa bırakacağım..Boşlukları doldurabilirsiniz.

Yorumlar

  1. hmm şey :) tamam utandım, ben biraz duygusuzum sanırım e sen de duygusal bi adamsın ondan sanırım :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neye Programlandık Böyle?

Tek kullanımlık sabır

En Az 1 Spartalı Ve Bengü