Sen hiç havladın mı?

Bu soru bir köpeğe değil. Muhatabım, yazıyı okuyabilen metabolizma. Sorarım sana: “Sen hiç havladın mı?”

Teknoloji gelişti, tıp artık çok ilerledi, Ay’a bile çıkıldı… Ben de gelişim konusuna değişik bir açıdan yaklaştım herhalde, çünkü bu soruya cevabım “EVET!”

Yazlıkta kuzenimin etrafını köpekler sarınca, aralarına dalıp köpeklerden bir tanesini tokatlayan bir anneannenin torunuyum ben! Ecdadımın izinden gittiğim ve şiddetten pek haz etmediğim için bana da böyle bir davranış yakışırdı.

Gazetecilikte şöyle bir kural vardır: “bir köpek insanı ısırınca haber olmaz ama insan köpeği ısırırsa haber olur.” Peki insan köpeğe havlarsa ne olur? O zaman da komedi olur…

Ergen gerisi evremde benim için önce kahkaha sonra utanç kaynağı olmuş, gün yüzü görmemiş bu konunun çok geç olmadan kamuoyuyla paylaşılmasından yanayım. Evet daha fazla heyecan yapmayacağım efenim konuya giriyorum, olay şöyle cereyan etti:

Yıllaaaaaar önce (ayıbımı örtmek adına küçüklüğüme, "sığınma talebi" başvurusunda bulunuyorum) bir gün, o zamanlar lise talebesiyim, herhangi bir kış sabahı, 6’da uyanıp okul için hazırlanmaya başladım.

Sabah ayazı ve çetin rüzgârın şiddetinden bir nebze kurtulmak adına uzun siyah montumu -ki kendisine tulum da denebilir- eldivenimi, atkımı, beremi, çizmelerimi uygun yerlerime takıp takıştırıp evden dışarı çıktım.

Her ne kadar sabah desem de hava henüz aydınlanmamış, trafik kurdu minibüscüklere ulaşmak için aceleyle ilerlemeye başlamıştım.

Ben seyrime devam ederken sokakta yalnız olmadığımı fark ettim. O da ne? Karşıdan bana doğru yaklaşan sevimli bir köpek vardı. O an için sevimliydi!

Ben, ilişmeme adına köpeğin geldiği yönün tersine yengeç edasıyla yanaşmaya başladım ama yemedi! Kendisi de adımlarını aynı oranda hızlandırdı. Yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı… Atacak bir adımım daha kalmadığı için durdum ve göz göze geldik.

Zamanın göreceli olduğunu kanıtlayan 3 saniye boyunca bakıştık. O sırada ağzını açıp hırlayarak, kenetlediği dişlerini gösterdi ve aynı anda bir havlama sesi duyuldu…

“Ben de duydum Allah sizi inandırsın. Aaa kimdi o öyle?” demek isterdim ama başladım artık bir kere, devamını getirmezsem o köpeğin hakkı boynumda kalacak.

Neyse takdir edersiniz ki köpeğin dişleri de kenetli olduğuna göre havlamanın kaynağı "Ben"dim. Korkudan, beynim kepenkleri indirip gitmeye çalışırken fark etmesem de köpek koşarak uzaklaşmaya başlayınca bu acı gerçekle yüzleştim. Korkunç olayın tek şahidinin de kaçtığından emin olmak için etrafı kolaçan ettim ve ben de durağa doğru koşmaya başladım…

Yıllarca bu ağırlıkla yaşadım ve şuan bir nebze de olsa rahatlamadım! İyi mi!

Ama olsun... Ara sıra tırsmak da güzel şey, kalbi genç tutuyor (bu kısım da züğürt tesellim). Köpek için durum ne kadar sarsıcı oldu kestiremiyorum, tekrar sokağa çıkabildi mi? Benimle karşılaşmamak içine neler çekti? Neyse... Umarım atlatmıştır.

Sırası gelmişken psikolojisinde derin yaralar açtığım tüm köpeklere selamet diliyorum…

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neye Programlandık Böyle?

Tek kullanımlık sabır

En Az 1 Spartalı Ve Bengü