Parıltı...

Bugün kendim için bir güzellik yaptım.

Kitaplığımın çevresine sarı minik led lambalarından çevreledim. Yılbaşı köşesi gibi duruyor odamın içinde. Yılbaşı için süslenen ağaçlara da hayranımdır zaten...

Yeni köşeme her baktığımda huzur veriyor bana. Bu hissi bir kez daha yaşamıştım. Ama şimdi aklıma gelince ağzımda acı bir tat oluşuyor nedense…

Parıltılı şeylere karşı buruk bir aşk duyuyorum.

Çocukluğuma inmeme gerek yok. Biraz geri gitsem kendi tarihimde, bulurum sebebini ama içimden gelmiyor…

“Arabanın camına düşen yağmur damlalarına yansıyan araba farlarının pırıltısına bakıp da etkilenen biri daha var mıdır?” diye düşünüyorum mesela…

O, yürürken ışıklarından gözümü alamadığım caddede, İstanbul’un en kalabalık yerlerinden birinde bile her geçişimde hayallere dalıyorum.

Ya da Boğaziçi Köprüsü’nün ışıkları… Her gördüğümde aklıma bir şeyler geliyor. Burnuma bir koku yerleşiyor. Biraz buruk oluyorum, ama seviyorum…

Belki de beklediğim, gözlerde, kalpte ve zekada göremediğim parıltıyı başka yerlerde arıyorum.

Denize yansıyan yakamozu izlerken saatler harcamam, bütün yazımı heba etmem başka neden olabilir?

Ben bunlarla mutlu olurken, çarpan “tek yürek” sesi duydum bugüne kadar. Yine öyle olacak… Çünkü BEN bir şeyi sevdim dediğimde gerçekten seviyorum. Sıkılıp vazgeçmiyorum.

Evet seviyorum!

Böyle karanlık odamda tek başıma o pırıltıya bakmayı seviyorum.

Pek iyi değilimdir yalnızlığımı yazma konusunda. Ama pek güzel yaşadım. Kıyamadım emeğime…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neye Programlandık Böyle?

Tek kullanımlık sabır

En Az 1 Spartalı Ve Bengü